İSRAF EKONOMİSİ VE TASARRUF..
ALİ  KARACA

ALİ KARACA

İSRAF EKONOMİSİ VE TASARRUF..

22 Ocak 2024 - 22:09

Ey Ademoğulları her mescide girişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez. (Araf suresi 31. Ayeti)
İsraf Arapça bir kelimedir anlam olarak da gereksiz harcama, aşırı tüketim, savurganlık ve tutumsuzluk olarak tarif edilebilir. Müslümanlar israf konusunda rehberleri ve önderleri olan peygamberleri sevgili efendimiz Hz Muhammed ( S.A.V)'in izini takip etmelidirler.
Adalet olmadıkça yönetimin, edep olmadıkça asaletin, cömertlik olmadıkça zenginliğin faydası olmaz. Hz Ömer (R.A) gibi adaletin en uygulayıcı olarak bilinen Raşid Halifelerin ikincisi olan sevgili Fahri Kâinat efendimiz Hz Muhammed (S.A.V)'in yolunun yolcusunun hayatı kim ve hangi Müslüman tarafından örnek alınmaktadır.
İsraf, yine kelime anlamı olarak, sahip olduğumuz bir şeyi yok etmek, zayi etmek, dine veya dünyaya meşru bir faydası olmayacak şekilde gerektiğinden daha fazla kullanmak yada fütursuzca harcamaktır. Bir şeyi gereğinden fazla ihtiyacımız dışında kullanmak israftır, bu durum yüce Allah tarafından da hoş karşılanmaz. Ölçüye ve hadde dikkat etmek her Müslümanın görevidir.
Mal ve mülkün, yani servetin artması lüks ve israf temayüllerini güçlendirir. Çünkü çoğalan malın nasıl tuketileceği problemi ortaya çıkar. Yine israf zihniyetinin uyanması halk sınıfları (Alt ve Üst gelir) gurubu arasında gerginliklere neden olur. Zira tüketimde ki sınırsız konum mevcutla iktifa anlayışı ile terstir. Zenginlerin ölçüsüz hareketi fakirleri tahrik eder, gösteriş ve fiyaka ahlak anlayışını temelden sarsar, maneviyatın çökmesine sebebiyet verir.
Yararlanılabilecek bir şeyi atmak, yakmak, yırtmak, kesmek, kırmak bir israftır. Yediğimiz yiyecekler, para, su gibi şeyler birebir israf edilebilir şeylerdir.
Özellikle Devlette ve Yerel yönetimler dediğimiz Belediyeler ve Kamu tüzel kişiliği olan kurumlarda aşırı tüketim her kademede hastalık haline gelen personel alımı gibi lüks araba fazlalığı ve çeşitliliği ile sayıları itibarıyla çok ürkütücü durumda olması israfın esasında ana kaynağını oluşturmaktadır.
Tabiki en önemlisi fiziki mekanlar büyük devasa binalar, konutlar, kamuya ait, yazlık ve kışlık tatil yerleri yine bürokratlara tahsis edilen cep telefonu, lüks mobilya, eşya, cihaz ve reklam tutkusunun neden olduğu büyük bir israf söz konusudur. Bunun yanı sıra temsil ve ağırlama da ki aşırı abartı ve zaman israfı, elektrik israfı, yakıt israfı, kağıt israfı ve su israfı önde gelen en büyük israflardandır. Böyle yönetilen bir yerde tasarruftan asla bahsedilemez..
Yani itibardan tasarruf olmaz diyen anlayış bu zihniyet harcadıkça harcıyor asgari geçim ücretinin altında bir gelire sahip bir milletin hissiyatına tercüman olunmaması bardağı taşıran son damla olarak görülüyordu. Tabi ki hep şer İttifakı dediğimiz (ABD - İngiltere - İsrail - Siyonizm ve Haçlı Zihniyeti) olarak nitelendirdiğimiz bir yapı, hiçbir zaman Türkiye’nin ve Müslümanların dostu, stratejik ortağı olmamıştır bu geçmişte böyleydi bugün bile aynı durumdadır. Yüce Türk milleti ancak şartlar gereği kendi menfaatleri icabı bu güruhla dönem dönem müttefik olmuşlardır. Dolayısıyla bunlardan her türlü kötülüğün gelebileceği öngörülüp ona göre tedbir alınması mutlaka gerekirdi.
Eğer böyle bir şey beklenmiyorsa asıl üzücü ve şaşırtıcı olan bu yaklaşım tarzıdır. Çünkü, onlar bizim rakiplerimiz veya düşmanlarımız hiç bir zaman refah ve huzur içerisinde olmamızı istemezler. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan günümüze kadar iktidarlar hep bu sorunlarla boğuştular, bu durum şimdiye has bir özellik değildir. İktidarlar çözüm üretme makamıdır, şikayet etme makamı değildir. Her faturanın ardında dış güçlerin ve Türk düşmanlığının olduğunu biliyoruz peki ikaz ve uyarıcılğımızı yaptığımız da o günlerde dost olanların bugün şikayet etme hakkı varmıdır. Tabi ki Devlet'te devamlık esastır fakat eğer insanları adaletle yönetirseniz onlarda size destek verir fakat israf ekonomisi açısından har vurup harman savunanların kimseyi şikayet etme hakları yoktur.
Kamu kaynaklarını doğru kullanılması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yılda yaklaşık olarak 25.000.000.000 ile 30.000.000.000 $ tasarruf bir tasarruf sağlanabileceğini 1996/1997 denk bütçe iktidarının, 54. TC Hükümetinin Başbakanı merhum Prof Dr Necmettin Erbakan hocanın Ekonomi Başdanışmanı Prof Dr Osman Altuğ hocamız tarafından ifade edilmiştir. O zaman niçin bu kadar bol kepçe harcadık, Almanya dünya liginde lider pozisyonunda 4 büyük otomobil marka sahibi iken onların 10 katı bir oranda kamu araçlarına sahip olmak israf değilmidir. Müslümanlar hele bizim gibi gerçekten ekonomileri kırılgan olan Devletler, israf ekonomisi uygulamak zorundadırlar. Üstelik yanlış kamu yatırımları ve lüks tüketim, gereksiz harcama gibi aşırı derecede ki israf ve kontrol edilemeyen denetimsizlik bu hazin tablonun ortaya koyduğu gerçek verilerdir.
Osmanlı Devleti'nin yıkılışında dış borç etkisinin büyük olduğunu ifade edebiliriz. İlk kez 1854 yılında Ruslarla yaptığımız Kırım Harbi için İngiltere'den borç aldık ve bu borçlar daha sonra büyüdü ve 1875 yılında Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemeyince konkarto ilan etti! Daha sonra 1881 yılında da Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi) kuruldu ve bu kurum 1881-1923 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış borçlarını denetleyen kurumdur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti Düyun-u Umumiye İdaresi ile 13 Haziran 1928 tarihinde Paris'te bir anlaşma imzalanmıştır. Türkiye Düyun-u Umumiye'ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam yüzyıl sonra, 25 Mayıs 1954'te ödemiştir.
Batıya karşı bütün mali itibarını ve güvenilirliğini kaybeden Osmanlı İmparatorluğu ihtiyacı olan kaynakları sağlayacak istikrazları gerçekleştiremiyordu. Mali durumdaki bu belirsizlik ve özellikle de 1875'ten beri ödenmeyen borçlar sorunu devam ettikçe çözüm bulmak imkansız gibiydi. Muhtemel bir çözüm olarak başta Osmanlı Bankası Genel Müdürü Morgan Foster olmak üzere devletin başlıca alacaklıları bir araya gelip 22 Kasım 1879'da Sadrazam Said Paşa'yla bir iltizam mukavelesi imzaladı. Bu mukaveleye göre Rüsum-u Sitte (Altı Dolaylı Vergi) adıyla anılan varaka-i sahiha (pul) resmi, alkollü içecekler üzerindeki miriye ve ruhsatiye vergileri, İstanbul ve havalisi balık vergisi, İstanbul ve havalisi, Bursa, Samsun ve Edirne ipek gümrükleri bu alacaklılara teslim edilerek borç ödemesi için kullanılacaktı. Borçlanma, ekonomik ve mali tablo modeli sizi bir gün gelir yıkılmaya götürür, Osmanlı Devleti'nin Galata Bankerlerine olan borcu dolayısıyla Anadolu da ki Sancaklara tahsisat gönderemiyordu.
Borçlu ve ipotekli bir ülke ekonomisi gelecek genç kuşaklara bırakmamak adına, geçmiş hatalarımızı tekrarlamak istemiyorsak önce milli ve yerli tam bağımsız ve ekonomik bir modeliniz olması ve mutlaka tasarruf etmeniz gerekmektedir. Dış borcumuzun 30 Eylül 2023 tarihi itibariyle "Türkiye Brüt Dış Borç Stoku" 486.000.000.000 $ dayanması zengin olmadığızın da bir göstergesidir. Üretim, planlama ve tassaruf tedbirleri ile hantal yapıların revize edilerek, israfın önlenmesi ile önünü açacak reçetemiz olduğunu düşünüyorum. Rant ekonomisi ile ancak buraya kadar gelebildik, artık deniz bitti bundan sonra üreteceğiz, üreteceğiz ve bu ürünlerimizi yüksek kaliteli rekabetçi katma değeri olan pazarlara sunarak kendimize yeni alanlar bularak gercekleştirmeliyiz. Bu ekonomik reçetenin tedavisinin tek çıkar yolu israfın önlenmesi, mali disiplin ve üretim gibi istihdamın artırılması ile ancak mümkün olabilecektir.
Değerlerimize ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kazanımlarına ve tüm varlıklarına sahip çıkalım, çünkü hepimiz bu geminin içerisindeyiz ve başka bir Türkiye de yok...

YORUMLAR