MİLLİ EĞİTİMDE ALAN DEĞİŞİKLİĞİ SENDROMU
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

MİLLİ EĞİTİMDE ALAN DEĞİŞİKLİĞİ SENDROMU

28 Aralık 2017 - 21:50

Yazdıklarımızı takip eden ve kendisini “devrimci” diye tanımlayan bir öğretmen arkadaş şöyle söyledi: “Atamaya yetkili biri olsaydım yazdıklarınız beni sinirlendirirdi ve kesinlikle sizi yönetici pozisyonunda tutmazdım.”
Anladık ki yazılarımız yönetim basamaklarındakileri de sinirlendiriyor demek ki. 
Oysa biz, birileri sinirlensin diye yazmıyoruz…
Aldığımız eğitim ve yaşadığımız meslek tecrübesinin yüklediği sorumluluk duygusuyla, gördüğümüz yanlışlıkları dillendirerek, ilgili birimlerin uygulamaları yeniden gözden geçirmesini istiyoruz.
Karakter yapımız da aldığımız ocak terbiyesi de bunu gerektiriyor.
Her zaman haklı çıkmamıza rağmen, sırf biz söyledik diye söylediklerimizin dikkate alınmadığını görünce de biraz zülfü yâre dokundurduğumuz oluyor tabi.
Söylüyorlar yakın çevremizdekiler, bizi sevenler: “Yazma! “ diye. 
İyi de güzel kardeşim; "sen yazmazsan, ben yazmazsam, biz yazmazsak... Kim anlatacak eğitimin dibe vurma sebebini ülkeyi yönetenlere."
Buyurun, yazmayalım hadi!
MEB, Aralık ayında bir alan değişikliği yapacağını aylar öncesinden ilan etti. 
Yaptığı işten mutlu olmayan, görevi sırasında eğitimini tamamlayarak farklı bir alana geçmek isteyen birçok öğretmen, bir umut ve hevesle, belki işini daha iyi, daha severek yapabileceği bir alana geçme şansı yakaladım diye beklentiye girdi.
Beklenen an geldi ve Bakanlıktan açıklama yapıldı.
Alan değişikliği, öğretmen ihtiyacı ve kamu yararı göz önünde bulundurularak sınırlı tutulmuştur.
Şöyle ki;
1- Bakanlığımız kadrolarında görev yapan öğretmen sayısı 904.679’a, norm kadroya göre öğretmen doluluk oranı ise ortalama % 90’a ulaşmıştır.
2- Bazı alanlarda doluluk oranı %100’ün üzerindedir.
3- Atama bekleyen potansiyel öğretmen adayı sayısı 412.015’tir.
4- Halen eğitim fakültelerinde 267.061, eğitim fakültesi dışında öğretmenliğe kaynak olan diğer yükseköğretim kurumlarında ise 433.422 olmak üzere toplam 700.483 öğrenci öğrenim görmektedir.
Bu veriler göz önünde bulundurularak potansiyel öğretmen adaylarının mağdur edilmemeleri bakımından alan değişikliğinin sınırlı tutulması gerekli görülmüştür.
Zira alan değişikliği yoluyla yapılacak atamalar potansiyel adayların atanabileceği kontenjanların daha da daralmasına ve hatta bazı alanlar bakımından atanma imkânlarının kalmamasına yol açacaktır.”
Açıklamayı okuyunca ıster istemez şöyle düşünüyorsunuz.
Alan değişikliğinin olması halinde sırada atanmak için bekleyen öğretmen adayları atanamayacak.
Fakültelerde hali hazırda öğretmen olmak üzere öğrenim gören öğrencilerin mezun olmaları halinde atanmalarının önü kesilecek.
Sonra siz ne kadar kötü niyetli(!) düşünmek istemezseniz de Şeytan dürtüyor.
Normu dolu alanları kapalı tutup, ihtiyaç duyulan alanlarda değişikliklerin yapılması yeni alanların açılmasını sağlamaz mı?
Hatta sorunun bir kısmını öncelikle mevcut personelle çözmüş olmayacak mısınız?
Alan değişikliğini bir seferle sınırlı tutup, bunu her yıl atama dönemi öncesi yapmanız durumunda kendini geliştirmek isteyenler, işini sevmeden yapmaya çalışanlar, istedikleri işi yapacakları için mutlu olmaları sizi neden rahatsız ediyor?
Neden insanların hak ettiklerini almalarını engelliyorsunuz?
Neden işini severek yapmalarını mutlu ve üretken olmalarını desteklemiyorsunuz?
Neden umutlarını öldürüyorsunuz? diye soruları dillendirmeye kalkıyorsunuz.
Anında yüksek perdeden cevap geliyor.
"Alan değişikliği ile ilgili duyurumuz konusunda maalesef herkes sadece kendi zaviyesinden(buradaki “zaviye” sözcüğünün bilinçli seçildiğini düşünüyoruz) bakarak değerlendirme yapıyor"
"Bakanlık olarak herhangi bir işlem yaparken temel prensibimiz, kul hakkına taalluk eden bir haksızlık ve adaletsizlik yapmamak, anayasanın güvence altına aldığı eşitlik ilkesine aykırı davranmamak başta olmak üzere herkesin üzerinde uzlaştığı temel ilkelerdir."
Kimse manevi değerlerimizi öne sürerek yetersizliklerini örtmeye kalkmasın.
Eğer bizim zekâmızla anlayamadığımız başka bir nedeni yoksa; bu uygulamanın, öyle kul hakkıyla, eşitlikle, adaletle yakından uzaktan hiç bir ilgisi yoktur. 
Aksine, gerçek açıklaması en kibar ifadesiyle planlamadaki basiretsizliktir.

 

YORUMLAR