TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI...
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI SÜRECİNDE BİR GENEL BAŞKAN DEVLET BAHÇELİ(5)

01 Aralık 2015 - 23:31

Seksen öncesi ülkü ocaklıların çok büyük bir kesimi, Türkeş sonrasında; Tuğrul Türkeş’in babasının rolüne soyunmasını kabul etmez. Çünkü Ocak kültüründe “görev alınmaz verilir” kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavramın kimileri tarafından baskıcı bir uygulama olduğu ileri sürülse de gerçek anlamı şudur: “Görev hak edene verilir.”

Bu kültürle yetişmemiş olan Tuğrul Türkeş, görevin kendisine verilmesini beklemez, babasının adını arkasına alarak görevi almaya kalkışır. Ancak ocaklı adaylar, ocak kültürü ile yetişmeyen Tuğrul Türkeş’den değil, ocaktan yetişen Devlet Bahçeli’den yana tavır koyar. Ocaklı adaylar, Bahçeli’den yana adaylıktan çekilerek hareketin demokratik yapısının, vesayet kabul etmediğini ve görevin hak edene verdiğini gösterirler.

Devlet Bahçeli’nin, ülkücü harekette gelenekle yenilenme ihtiyacını buluşturan bir genel başkan olduğunu, dolaysıyla da Alparslan Türkeş'in ölümünden sonra bir iç koalisyonun genel başkanlığa taşıdığı bir isim olduğunu, daha önce belirtmiştik. Birileri “gömlek çıkarırken” Bahçeli'nin "Değişmedik geliştik" sözleri bu durumun en güzel ifadesidir.

İlk zamanlar parti içinde oluşan bir koalisyonun genel başkanlığa taşıdığı Bahçeli, zamanla hareketin içinde ve örgüt yapısında gücünü artırır. Bu gücün verdiği güven duygusu O’nu “hareketin lideri” rolünü üstlenmeye sürükler. “Her şeyin en doğrusunu ben bilirim” görüntüsü ile “önemli konularda istişare etmeden kendi düşüncelerine göre karar verdiği, kendisini bu makama taşıyanları dikkate almadan hareket etmeye başladığı” iddiaları, ona karşı oluşturulan eleştirilerin en önemlileri arasında yer alır.

Bahçeli döneminde, seksen sonrasında, “Sistemin, Türk Milliyetçilerini tamamen kendi kadroları ile iktidar etmeyeceği, bu nedenle başka bir merkez sağ parti içerisinde siyasete devam edilmesi gerektiği, hatta siyasetten uzaklaşarak dernekleşme yolu ile Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi’nin toplum kesimlerine yayılması gerektiği” yolunda fikirler ileri sürenler, yeniden partiye dönerler.

Ancak diğer partilerde görev alarak eylem ve ideoloji açısından farklılaşmış, iktidar nimetlerinden yararlanmaya alışmış ya da hala yararlanma eğiliminde olanlar, tabanda da bu düşüncelerine taraftar ararlar. Böylelikle seksen öncesindeki birliktelik sağlanamaz. Fikri düzeydeki gelişme ve yenileşme hareketin en yoksul dönemini yaşar.

Seksen öncesindeki ateş çemberinde, ulusal düzeyde yayın yapan üç ayrı günlük gazetesi, onlarca haftalık ve aylık dergisi, yüzlerce ilim adamının Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi üzerine yaptığı sayısız araştırma ve incelemelerine sahip ülkücü hareket, bu ayrışma sonucu kültür ve felsefe adı altında Erol Güngör’den sonra mütefekkir yetiştiremez.

Yine seksen öncesinde, her iş kolunda ve meslek grubundaki örgütlenmeleri ile sayıları binlerle ifade edilen dernekle teşkilatlanan hareket, bugün Ülkü Ocakları Vakfı dışında ciddi etkinliği olan farklı teşkilatlardan yoksun, iletişim çağında etkin bir televizyonu, ülkücünün, benim gazetem diyebileceği bir gazetesi olmayan, yeni değerlendirmeler yapabilecek düşünürlerin birlikte hareket etmediği bir durgunluk dönemi yaşanmaktadır.

Burada cüzide bir üniversitemizin Ülkü Ocağı Teşkilat Başkanı arkadaşımızın: “İstanbul’un her köşesinden bir genç yarım saatte Taksim’e gidebiliyor. Bu genci Ocağa çekmek için ona verebileceğimiz yeni heyecanlar bulmakta zorlanıyoruz.” sözü söylemek istediklerimizi anlatması açısından önemlidir.

Türk Milliyetçiliği Fikrinde değişmeyen ve değişmeyecek olan Türk milletine duyulan derin sevgi, sınıflar arasındaki uçurumların kapatılması, tasarruf ve yatırımla üretime dayalı ekonomi, hak eşitliğine dayanan adalet anlayışı baki kalarak, bilimsel gelişmeler doğrultusunda, “milliyetçilik” yeniden tanımlanabilmesi için fikir birliği yoktur.

Seksen öncesinde Sadece ülkücü olduğu için adını bile bilmediği dava arkadaşı için ölüme giden, herkesin ülkücü diye tanıdığı aynı idealin mensupları, küçük çıkar hesapları nedeniyle artık birbirlerini hainlikle ajanlıkla suçlar hale gelmiştir. Teşkilat yapılanmalarında yaşanan bu sıkıntı had safhaya ulaşmıştır.

Fikri derinliği ve felsefesini tam kavrayamamış olanlar ve ideolojik olarak düşman belleyenler tarafından “reaksiyoner bir hareket” olarak tanımlanan Türk Milliyetçiliği, aksine felsefi ve sistemsel olarak sosyal ve ekonomik sorunlara yeni tanımlar getiren “aksiyoner bir fikir sistemi” olduğu anlatılamamıştır.

Kendi içinde bütün bu sorunlarla baş etmeye çalışırken, bir de dışarıdan organize edilen operasyonlarla karşı karşıya kalan bu hareketin zor bir dönemden geçmektedir. Türk Milliyetçileri kendisi ile yüzleşmeden ülkücü dava adamlığına yakışmayacak bir tavır içine girerek bir kişiyi, bir grubu suçlayıp bu sorunun çözümüne destek olamaz. 

 Bunca yapısal sorunun yaşandığı bir hareketin mensupları olarak, kendilerini sorgulamadan, sorunların nedenini bir şahsa ya da gruba yüklemek gerçekçi de adil de değildir. Bu hareket bir lider hareketi değil, bir fikir ve kadro hareketidir. Bu iddiamızı, beklenmedik bir anda hareketin güçlü lideri A. Türkeş’in ölümünden sonraki kısa sürede kendilerine yeni bir genel başkan seçerek rüştünü ispatlayan bu hareket her zaman ispatlar.

Ancak, her ne kadar hitap sorunu olduğu, el öptürdüğü, soru soran gazetecileri azarladığı söylense de Bahçeli, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi’nin ideolojik yapısını özümsemiş ve hayat tarzına dönüştürmüş, her türlü saldırıdan hareket mensuplarını başarı ile korumasını bilmiş, büyük bir Türk Milliyetçisidir. Lekesiz geçmişi ile her türlü zorluk karşısında ayakta kalmayı başarmış, devletin siyasetini ciddi şekilde yönlendirmiş büyük bir devlet ve siyaset adamı olduğu toplumun ortak kanaatidir. 

YORUMLAR