TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI...
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİN SİYASALLAŞMASI SÜRECİNDE BİR GENEL BAŞKAN DEVLET BAHÇELİ(2)

15 Kasım 2015 - 01:31

18 Nisan 1999 Genel seçimlerinden hatırı sayılır bir başarı ile ikinci parti olarak çıkıldığında bu sefer hareketin başında ömrünün otuz beş senesini aktif siyasetle geçirmiş, siyasi birikim ve deneyime sahip Türkeş yoktur. Partinin iç yönetimi dışında siyasal hayatı bulunmadığı gibi henüz meclis tecrübesi bile bulunmayan bir akademisyen Dr. Devlet Bahçeli vardır.

Şartlar hiç de kolay değildir. Her on yılda bir askeri müdahaleye sahne olmuş ülkede, 28 Şubat süreci yaşanmış, her an yeni bir askeri müdahalenin olabileceği endişesi ve beklentisi had safhaya yükselmiştir.

Bir tarafta 12 Eylül 1980 İhtilalından sonra iktidar olmuş ve sürekli yolsuzluk ve yoksulluk ürettiği için vatandaşın gözünde önemli ölçüde itibar kaybetmiş, milletvekili sayıları seksenlere düşmüş, birbirleri ile sürekli kavga eden, merkez sağ partiler Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi.

Bir tarafta 28 Şubat sürecinin müsebbibi kabul edildiği için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış Refah Partisi’nin devamı olduğu gerekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatma davası açılmış, bugün yarın kapatılacağına kesin gözü ile bakılan siyasal İslamcı yapısı ile Fazilet Partisi vardır.

Diğer yanda ise kısa bir süreliğine de olsa, azınlık hükümeti sırasında terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile büyük sükse yapmış, aynı zamanda vatandaşın gözünde dürüstlüğü ile öne çıkan, adı yolsuzluklara karışmamış, Demokratik Sol Parti ve onun lideri Bülent Ecevit vardır.

Devlet Bahçeli bir tercih Yapmak zorundadır.

Ya yarın kapatılacağına kesin gözü ile bakılan Fazilet Partisinin de zorunlu olarak içinde yer alacağı ve yanlarında toplumun onları biribirleri ile sürekli kavga eden ve siyasette uzlaşmaz iki parti olarak tanıdığı, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisinden birinin içinde yer olacağı partilerden biriyle birlikte bir koalisyon hükümeti kuracak ve başbakan olacaktır,

Ya da adı yolsuzluklarla anılmamış, üstelik seçimlerden birinci parti olarak çıkmış Demokratik Sol Parti ile koalisyon hükümet kurup başbakan yardımcısı olacaktır.

İkinci yolu tercih eden Bahçeli, bu tercihiyle, uzun yıllar muhaliflerinin, kendisine sunulmuş başbakanlığı kabul etmemesinin nedenini, “kendisinde başbakanlık yapabilecek güveni bulamadığı” şeklindeki eleştirilerine maruz kalacaktır.

Sayın Bahçeli’nin, ülke yönetiminde birbirleri ile sürekli kavga ederek kötü sınav verdikleri için cezalandırılan ve adı çeşitli yolsuzluklarla anılan aşırı ölçüde yıpranmış sağdaki iki siyasi partiden uzak durması isabetli bir karardır.

Hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılma davası açılmış olan ve Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacağına kesin gözü ile bakılan siyasal İslamcı Fazilet Partisine uzak durması da kurulacak koalisyonun istikrarlı olamayacağı için anlaşılabilir bir tavırdır.

Kendilerini sağ partiler olarak tanımlayan partilerle kurulacak bir koalisyonda başbakan olup, ülkeyi daha büyük bir kaosa sürüklemektense; adı olumsuz hiçbir icraatla anılmayan seçimden birinci parti olarak çıkmış, sosyal demokrat bir parti ile koalisyon kurarak, başbakan yardımcılığını kabul etmesi, günün şartları ile değerlendirildiğinde de mantıklı ve olumlu bir karardır.

Üstelik böyle bir koalisyon sayesinde, önceki yıllarda kavga içinde oldukları demokratik sol bir yapı ile ortak değerler oluşturma, karşı fikirler arasındaki gerginliklerin ortadan kalkması, ülkeyi barış ortamına taşıması açısından önemli katkılar sağlayabilirdi.

Yanlış olan, hükümet kurma çalışmaları daha başlamadan “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” ifadesini kullanarak kendini DSP’li bir koalisyona mahkûm etmesiydi. Nitekim erken söylenmiş kabul edilen bu sözlerinden sonra, tecrübeli siyasetçi Rahşan Ecevit’in: “Çocukları örgütlendirdiler, hatta silahlandırdılar. Ya bizden olacaksın, ya canından dediler. Katillerle koalisyon kurmam” ifadeleri altında kalarak, hem kendisini hem de mensup olduğu siyasi hareketi aşırı sıkıntıya sokan bir süreci yaşamak zorunda bırakmıştır.

Her ne kadar Bahçeli; Bülent Ecevit’e, Rahşan Ecevit’in sözlerinden duydukları büyük rahatsızlıkları ileterek “Rahşan Ecevit özür dilemelidir.” dediyse de  Bülent Ecevit, "Rahşan Hanım adına özür dileme durumunda değilim. Rahşan Hanım'ın da buna gereksinim duyacağını sanmıyorum"  diye cevap vermiştir. Bu tavır, koalisyon görüşmelerinin çok ciddi sıkıntıya sokmuş ve görüşmeleri kopma noktasına getirmiştir. Daha sonra Rahşan Ecevit; “Ben şu anki MHP’yi değil seksen öncesindeki MHP’yi kastettim” türündeki özürü kabahatinden büyük olarak nitelendirilebilecek bu sözleri Türk Milliyetçilerinin aşırı tepkisine neden olmuştur. Bahçeli’nin önceden söylemiş olduğu “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” sözü ile siyasetteki manevra alanını daraltmış olduğu herkesin ortak kanaatidir.

Dönemin şartları detaylı bir şekilde irdelenip değerlendirilmedikçe, DSP ve MHP koalisyon hükümetinin kurulması, sadece bu partilerin yöneticilerinin istekleri doğrultusunda geliştiği tabi ki söylenemez. Bu koalisyonun kurulması konusunda Fazilet partisinin hükümet olmasından rahatsız olan askeri ve sivil etkenlerin rol oynadığı ve yoğun medya gücü ile Bahçeli’yi baskı altına almaları da önemli bir etken olmuştur.

Bütün bu etkenlere rağmen, Bahçeli’nin “Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi dinlenecek” sözleri siyasette kendini bağlamak olarak değerlendirilerek, uzun yıllar siyasetle ilgilenenler tarafından siyasi tecrübesizliğine bağlanmış ve tartışılmıştır. (DEVAM EDECEK)

YORUMLAR