ÖDEV VEREN ÖĞRETMENE İNCELEME SORUŞTURMA
Ertuğrul Özgün

Ertuğrul Özgün

MEMLEKET İŞLERİ

ÖDEV VEREN ÖĞRETMENE İNCELEME SORUŞTURMA

31 Ocak 2016 - 08:55

Bir restoranın çocuk oyun odasında ödev yapan öğrencileri gören Bakan Avcı, İl Milli Eğitim Müdürlüğünü arayıp "ödev verilmesin" genelgesine uymayan okulların soruşturulması talimatını verdi.(Gazete haberi)

Aynı haberi, görevi Sayın Bakan’ı hatalı uygulamalara karşı bilgilendirmek olması gereken Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sosyolog Ahmet Emre Bilgili, resmi twitter adresi üzerinden  duyuruyor: "Tatilde ödevci okullar Nabi Avcı'ya yakalandı. Yemek için gittiği restoranın oyun alanında atlıkarınca üzerinde ödev yapan çocukları gördü, ödev yapmaktan şikâyet ettiler. Bakan Ankara İl Milli Eğitim Müdürünü arayarak soruşturma talimatı verdi."

Şimdi; “ne var bunda” diye düşünen ve eğitimle direk ilişkisi olmayanlara küçük bir açıklamada bulunalım.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bir siyasetçi. Eğitimi ise İdari Bilimler. Gönül isterdi ki Milli Eğitim bakanı eğimci olsun ama olmamış. İktidar partisinin, siyasi tercihtir diyelim ve geçelim. Ama bakandan sonrasına bir bakalım.

Bakan yardımcısı: Orhan ERDEM, eğitimi: İşletmecilik,

Müsteşar: Doç. Dr. Yusuf TEKİN, eğitimi:  Siyasal Bilgiler Kamu Yönetimi.

Müsteşar yardımcısı: Yusuf BÜYÜK, eğitimi: İlahiyat.

Müsteşar yardımcısı: Muhterem KURT, eğitimi: Eğitim, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi

Müsteşar yardımcısı: Ahmet Emre BİLGİLİ, Eğitimi:  Sosyoloji.

Müsteşar yardımcısı:  M. Hilmi ÇOLAKOĞLU, eğitimi: Makine Mühendisliği

Müsteşar yardımcısı: Ercan DEMİRCİ, eğitimi: Tarih.

Müsteşar yardımcısı: Dinçer ATEŞ, eğitimi: Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (Bilgiler Milli Eğitim Bakanlığı Sitesinden alınmıştır).

Yani bir milyona yaklaşan personel sayısının 850 bini öğretmen olan Milli Eğitim Bakanlığının 9 kişilik üst düzey yönetici arasında, öğretmen olarak eğitim almış, pedagoji, eğitim bilimleri ve öğretim metotları tahsil etmiş olan tek kişi.

Yukarıda alıntısını yaptığımız, haber kanalı ve gazete haberlerinden anladığımız kadarı ile Sayın Bakanımızın öğrencilerine ödev vermiş öğretmenler ve okul yöneticileri hakkında soruşturma başlatılması yolunda verdiği talimat uygulanacak olursa, bakanın talimatına uymadı diye Türkiye’de 850 bin öğretmen ceza alacak demektir.

Çünkü biz, öğretilen bir konunun pekiştirilebilmesi için öğrencinin tekrarlamasını istemeyecek bir tek öğretmen bile düşünemiyoruz.

Ve biliyoruz ki öğrenmenin temelini tekrar oluşturur.

Bellek üzerinde yapılan tüm araştırmalar, tekrarın unutmayı azalttığını göstermişken,

 

Dolayısıyla, tekrar ya da alıştırma yapmak öğrenilen konunun pekiştirilmesi için bu kadar önemliyken,

Öğrenmede kısa süreli ve aralıklı çalışmalar, aralıksız ve sürekli tekrarlardan daha verimli olduğu bütün eğitim bilimcileri tarafından kabul edilmişken,

Herkesin bildiği, “ders derste anlaşılır ama öğrenmeye dönüşmesi için tekrar şarttır” kuralı ortadayken,

Tümüyle % 100 öğrenilmiş bilgiler bile, öğrenmeden sonraki 24 saat içinde tekrar edilmezse, % 70 oranında unutulmaya mahkûm olduğu gerçeği ile karşı karşıya iken,

Eğitimi yöneten Sayın Bakan’ın, öğrencilerin ve bazı velilerin gönlünü kazanmaya yönelik popülist bir davranıştan öte bilimsel bir alt yapısı olmayan, ödev veren öğretmen ve okul yöneticileri için soruşturma talimatı vermesinin tek sebebi yukarıdaki kadrodur.

Daha önce de ileri ülkelerde böyle uygulanıyor diyerek, uygulamaya koydukları proje ödevlerini, evde çocukların yerine velilerin yaptığı ayyuka çıkınca uygulamayı kaldıran bu kadronun, şimdi de çocuğun öğrenmesinde temel ölçü olacak olan okul dışı tekrarları kaldırması için Bakan Bey’i yönlendirdiği ya da bilgilendiremediği anlaşılmaktadır.

İşin en acı tarafı, Milli Eğitim Bakanı ödev veren öğretmene soruşturma talimatı verirken, bir şekliyle eğitimin içinde yer alan yetmiş sekiz milyondan ses çıkmıyor olması.

Hadi, alanları eğitim olmadığı için yukarıda tanıtmaya çalıştığımız Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey yönetim kadrosundan ses çıkmıyor olmasını bir nebze anlayabiliyoruz.

Peki, Ülkedeki Eğitim Fakültelerinin, “bu tutum bilimsel öğrenmeyi olumsuz olarak etkiler, adına ödev diyerek, okul dışı tekrarın yapılmasını önlememelisiniz,” diyerek ayağa kalkmasını bekliyoruz. Ses yok.

Ya, bu ülkenin eğitim yöneticilerinden neden ses çıkmaz diye sormak istiyoruz. Ancak eğitim yöneticilerin göreve atanma şeklini hatırlayınca vazgeçiyoruz.

Sonra, eğitim sendikalarından neden ses çıkmaz diyecek oluyoruz, birini sendika diye tanımlamıyoruz zaten ama ya diğerleri, basit görüş ayrılıklarını ileri sürerek ayrışmış, parça parça olmuş, farklı ve cılız seslerini kimse dikkate bile almıyor.

İşin uygulayıcıları olan öğretmenlerden, çocuklarının gelecekleri için canını dişine takarak mücadele eden velilerden de ses seda yok.

Soran yok… Sorgulayan yok…

YORUMLAR